Ahiret var , Hesap var

Mustafa Ünal

Mustafa Ünal

30 May 2020 14:00
  • Siz, ey,

    Çok yakından tanıdığı ve yıllarca beraber olduğu, arkadaşlık, dostluk ettiği, evine çağırdığı, evine misafir olduğu, çayını içip çay ikram ettiği en yakınlarını, onları hiç tanımayanların iftiralarına sarılarak düşman belleyenler!

    Hakkın, doğruluğun, adaletin, güzel ahlâkın, sevginin, merhametin, barışın, kardeşliğin, yardımlaşmanın, dayanışmanın anlatılması gereken minberlerde Müslümanlara iftiralar atarak, hakaretler ederek kin ve düşmanlık tohumu ekenler!

    Yalan söylemenin, hile yapmanın, rüşvet alıp vermenin, adam kayırmanın, şahıs veya kamu malını gasp etmenin, başkasının hakkına göz dikip zarar vermenin Müslümanlıkla asla bağdaşmayacağını bildikleri hâlde bunları hiç gündeme getirmeyip işlenen günahları, yapılan zulüm ve haksızlıkları görmezden gelenler!

    Kur'an'ın ahkâmı yerine nefsinin arzularını ölçü alan, canı nasıl istiyorsa öyle davranan, Hakk'ın rızasından önce şahsî menfaatini düşünen, başkalarına telkin verip de kendisi salkım sıyıranlar!

    “Falanın adı anılınca aklımıza -hâşâ- Allah geliyor, liderimiz -hâşâ- Allah’ın bütün sıfatlarını taşıyor, ona dokunmak ibadettir.” gibi küfür sözlerini toplum huzurunda pervasızca söylemekten çekinmeyen sapkınları alkışlayıp Müslüman kardeşine ise küfür isnad edenler! 

    Allah (c.c.) rızası için yapılan faaliyetleri suç gibi gösterip buna karşılık “Çalıyor ama çalışıyor” denilerek hırsızlığın, yolsuzluğun mubah gösterilmesine ses çıkarmayanlar!

    “Yolsuzluk hırsızlık değildir, kamu bankalarından faizli kredi almak caizdir” gibi fetvalarla haramı -güya- helâlleştirmeye çalışanlar!

    Her yıl Kutlu Doğum'larda etkinliklerle anıp sonra da 51 hafta unuttuğumuz gerçek örneğimiz Hz. Peygamber'i (s.a.v.) ve sünnetini tanıtmaya gayret edenleri; namazın, "kılınan" değil, ruhuyla "ikame" edilmesi gereken bir ibadet olduğunu fark ettirmeye çalışanları, Müslüman ahlâkını sözüyle, hâliyle, tavrıyla yansıtıp örnek olmak isteyenleri  terörist ilân edenler! 

    Ülkesinin adını, milletinin dilini, kültürünü dünyanın dört bir yanında tanıtanlara, bayrağını dalgalandıranlara vatan haini damgası vuranlar!

    Katilleri, hırsızları, dolandırıcıları, çetecileri azade ederken mü’min kardeşini delilsiz, mesnedsiz yere pervasızca teröristlikle, ajanlıkla, uşaklıkla, sapkınlıkla, vatan hainliğiyle suçlayıp on binlerce masumu, binlerce kadını, yüzlerce çocuğu hapishanelerde tutanlar!

    Suçsuz, günahsız Müslümanların canlarının, mallarının, namuslarının helâl olduğunu Allah’tan (c.c.) korkmadan, kuldan da utanmadan hayâsızca söyleyebilen sözüm ona şeyh, hoca, din adamı geçinenler!

    Bütün hayatınıs menfaatine endeksleyip bunun için her yolu mubah sayan, toplum hayatında, insanlarla ilişkilerinde Allah’ı (c.c.), Hz. Peygamber’i (s.a.v.), Kur'an'ı, haramı, helâlı, doğruluğu, dürüstlüğü, tevazuyu, cömertliği, yardımseverliği, hoşgörüyü, affetmeyi, büyüğüne hürmeti, küçüğüne merhameti, adaleti, kul hakkına saygıyı hiç hatıra getirmeyenler!

    Ve bütün bunlara sessiz, kayıtsız kalanlar!

    Allahü Teâlâ, “Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah’tan korkun…” (Hucurât, 12) buyururken Müslümanın gıybetini yapmanız haram değil mi? Cenab-ı Hakk (c.c.) kini, nefreti, yalanı, iftirayı, gıybeti, hakareti, zannı, söz taşımayı, ara bozmayı, kalb kırmayı... haram kıldığı hâlde bunları çoook kolaylıkla ve pervasızca işlemekten çekinmeyip Müslüman olan insanları “falanın oyuncağı, filanın ajanı, falancanın işbirlikçisi” gibi yakıştırmalarla hiçbir delile ve belgeye dayanmadan suçlamanız, iftira değil mi? Yüce Allah, “Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi âdil davranmamaya itmesin. Adaletli olun; bu, Allah korkusuna daha çok yakışan (bir davranış)tır…” (Mâide, 8) diye buyurduğu hâlde adaletten sapmanız, bir Müslümanın hak rızası için yaptıklarını suç görüp onlara düşmanlık etmeniz ve üstelik bu tavrınızı savunmanız Allah’ın (c.c.) buyruğunu hiçe saymak değil mi? Cenab-ı Hakk (c.c.) , “Ey iman edenler!.. bir topluma karşı beslediğiniz kin sizi tecavüze sevketmesin! İyilik ve (Allah’ın yasaklarından) sakınma üzerinde yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın…” (Mâide, 2) diye emrettiği hâlde Müslüman kardeşlerinize destek ve yardımcı olacağınız yerde onları yerden yere vurmanız bu ilâhî emre karşı gelmek değil mi?

    Hz. Peygamber (s.a.v.), “Müslüman, dilinden ve elinden diğer Müslümanların zarar görmediği
    kimsedir.” (Buhârî, İman, 4-5) buyururken sizin din kardeşinize yaptıklarınız, Resul’ün (s.a.v.) bu emrine aykırı değil mi? Resulullah (s.a.v.), “Müslüman, Müslümana hıyanet etmez, yalan söylemez ve yardımı terketmez… Bir kimseye şer olarak Müslüman kardeşini hor ve hakir görmesi yeter.” (Tirmizî, Birr, 18) buyurmuşken kendi kanaat veya düşüncelerinize dayanıp Müslümanı hakir görmeniz, yalan söyleyerek aldatmanız günah değil mi?

    Kur’an-ı Kerim’de, “Mü’minler ancak kardeştirler…” (Hucurât, 10) ve “Hep birlikte Allah’ın ipine (İslâm’a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın…” (Âl-i İmrân, 103) buyrulduğu ve Allah Resulü (s.a.v.) de “Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, haksızlık yapmaz…” dediği hâlde sizin yaptıklarınız hangi kardeşlikte var? Bosna-Hersek’te Sırpların, Filistin’de Yahudilerin, Mısır’da darbecilerin, Suriye’de rejimin Müslümanlara yaptığını kınayıp lanetlerken kendi insanınıza düşman olmanız çelişki değil mi?

    Onca İslâm ve Müslüman düşmanı kâfir, fasık, facir, müşrik, münafık, mülhid varken kendi insanınıza düşmanlık etmeniz hangi ayete, hangi hadise, hangi mezhebe, hangi fetvaya dayanıyor?

    Nedir bu hâliniz, tavrınız, tutumunuz? 

    Ey gafiller! 

    Dünyanın geçici olduğunu hatırlamaz mısınız?

    Sanki hiç ölmeyecekmiş gibi bel bağladığınız dünyanızın ve dünyalığınızın zerresini bile ebedî âleme götüremeyeceğinizi; makamınızın, mevkinizin, malınızın, gücünüzün hiç fayda etmeyeceğini düşünmez misiniz?

    Bugün menfaat için önlerinde eğilip büküldüğünüz kulların yevm-i mahşerde sizlerden kaçacağını ve hattâ şikâyetçi olacağını hesaba katmaz mısınız?

    İnancımızdan, kanaatimizden, düşüncemizden, sözümüzden, amelimizden mahşerdeki Mahkeme-i Kübra'da Yüce Allah'ın huzurunda hesap vereceğiz hesap! Bu yalan dünyada Hakk’ın (c.c.) rağmına değer verdiğiniz hiçbir kişinin ve dünyalığın fayda sağlamayacağı o Mahşer yerinde hâlinizin ne olacağını hiç düşünmez misiniz? Kendinizi ve insanları aldatsanız bile her şeyin hakikatına nigehbân olan, kalblerde gizlenenleri, akıldan geçenleri dahi bilen Allahü Azîmü’ş-Şân’ı -hâşâ- kandırabilecek misiniz?

    Bu dünyada insan, pek çok şeyi başkalarından gizlemeyi başarabilir. Ama sadece bu dünyada. Niyet edilen, düşünülen, konuşulan, yapılan her şeyi Mevlâ görüyor, biliyor; Kirâmen Kâtibîn de kayda alıyor. Her insan, kayda alınan her şeyinin hesabını Mevlâ'nın huzurunda tek tek verecek. Ve gizlediği ne varsa orada ayan beyan ortaya çıkacak ve bütün insanlar da öğrenecek. Kimler doğrucu görünüp yalan söylüyorlarsa, kimler dürüst görünüp hile yapıyorlarsa, kimler adaleti savunur görünüp zulmediyorlarsa, kimler sadık görünüp ihanet içindelerse, kimler dindar görünüp dini baltalıyorlarsa... hepsi apaçık belli olacak.

    Malûm, orada pişmanlık, "bilmiyordum", "öyle diyorlardı, ben de dedim." gibi mazeretler ileri sürmek fayda etmez; mal, mülk, makam, evlât, dost, düşman, hükümdar, köle, akraba, komşu… hiçbir şey orada insanı kurtaramaz. Oranın geri dönüşü de yoktur.

    Bizleri yoktan var edip akıl, fikir, irade ve vicdanla donatan, muhtaç olduğumuz nimetleri karşılıksız ihsan eden, kendisine karşı hata işlediğimizde hemen azarlayıp cezalandırmayan, samimi tevbe ettiğimizde affeden Mevlâ-yı Müteâl Allahü Teâlâ'dan duamızdır ki bizleri, amacı yalnız hakikati tespit olan, bunun için de Allah (c.c.) rızasından başka amaç gözetmeyen; hele hele kendinden söz ettirip gündem olmak, şöhret veya makam kazanmak, maddî menfaat temin etmek gibi bayağı şeyleri asla düşünmeyen kullarından eylesin. Aklımızdan geçen her düşünceyi, gönlümüzde yatan her isteği, kalbimizde yer tutan inanç ve her kanaati, dilimizden dökülen her sözü, organlarımızdan sadır olan her davranışı Kur'an'ın ahkâmına, Resûlü'nün sünnetine muvafık kılsın. Kur'an'a ve sünnete aykırı inanç, düşünce, kanaat, söz ve davranışlardan; şeytana ve nefsimize uymaktan, hak bilip de batıla sapmaktan, Müslümana düşmanlık etmekten bizleri muhafaza eylesin.

    Rabb'im, ulvî adının yerzüyünün her yerinde duyulması, anılması, yücelmesi, esmâ ve sıfâtının tanınması, tanıtılması, din-i mübîninin asliyetine uygun şekilde öğrenilip öğretilmesi, yaşanıp yaşatılması adına çalışıp gayret gösteren bütün mü'min ve mü'mine kullarının yâr ve yardımcısı olsun. Zulme maruz kalan bütün Müslümanlara nusret edip hepsini rehâ ve necâta kavuştursun. İslâm'a, Müslümanlara, ülkemize ve milletimize düşman olan, tuzaklar kuran, aleyhte planlar yapan; Müslüman görünüp İslâm'ın, mü'min görünüp imanın, salih görünüp ihlâsın, vatanperver görünüp ülkenin, milletten görünüp milletin kuyusunu kazan dahilî ve haricî her kişi ve kurumu ıslah, ıslaha müstehak olmayanları da kahrü perişan eylesin. Evs ve Hazrec kabileleri arasındaki kan davasını sona erdirip onları sulh ve selâmetle kardeş yaptığı gibi samimi, salih ve sadık Müslümanlar arasındaki nifakı, fesadı, düşmanlığı, dargınlığı, kırgınlığı da yok edip hepsini Ensâr ve Muhâcir gibi samimane kardeş eylesin. 
    Âmîn yâ Rabbe'l-Âlemîn!

    Biz Sen'den ve Resûlü'nden razıyız, Sen de bizlerden razı ol Allah'ım!
    30 May 2020 14:00
    YAZARIN SON YAZILARI
    YAZARLAR